Haram Yiyenin Namazı Kabul Olur mu? — Bir Vicdanın Hikâyesi
Bazı hikâyeler vardır, insanın kalbine bir ağırlık gibi oturur; çünkü orada bir gerçek saklıdır, hepimizin payı olduğu bir gerçek. Bugün sana öyle bir hikâye anlatacağım. Belki bir yerinde kendini bulacak, belki de “Ben olsaydım ne yapardım?” diye düşüneceksin. Çünkü bu hikâye, sadece haramla değil, vicdanla da ilgilidir.
Bir Akşam Sofrasında Başlayan Sorgu
Akşam ezanı yeni okunmuştu. Mehmet Bey, işten yorgun argın dönmüş, elindeki çantayı kenara bırakıp sofraya oturmuştu. Eşi Elif Hanım, her zamanki gibi sessiz bir gülümsemeyle çorbayı koydu. Fakat o akşam masada sessizlik biraz daha yoğundu. Çünkü Elif Hanım’ın aklında bir soru vardı, günlerdir içine dert olan bir soru.
— Mehmet, geçen gün markette konuşulanları duydum. Bizim şirkete alınan yeni ihalenin, bazı “yollardan” geçtiğini söylüyorlar… Bu doğru mu?
Mehmet’in kaşı çatıldı. “Elif, herkesin ağzında bir laf. Kimse kendi işine bakmıyor. Hem bana ne, benim işim hesabı tutmak, kararları veren ben değilim.” dedi.
Elif sessiz kaldı ama kalbi sessiz değildi. O gece sabaha kadar düşündü. “Bizim evimize giren lokmalar helal mi?” sorusu, zihninin her köşesinde yankılanıp durdu. Oysa Mehmet bu tür konulara hep pratik bakardı: “Ben alın teriyle çalışıyorum, gerisi beni ilgilendirmez.”
Bir Namazın Sessizliği
Sabah olduğunda Elif, namazını kıldı. Seccadesine kapanmış, ellerini açmıştı: “Allah’ım, eğer evime haram bir lokma girdiyse, beni affet, eşime de doğruluğun yolunu göster.”
Aynı saatlerde Mehmet de camiye gitmişti. Fakat o sabah secdede bir huzursuzluk hissetti. Dilinden dökülen dualar, sanki kalbine ulaşmıyordu. İmamın hutbesi o gün yüreğine bir bıçak gibi saplandı:
“Kardeşlerim, haramla beslenen beden, ibadette huzur bulamaz. Haram lokma, namazın önündeki perde gibidir. Çünkü Allah, sadece temiz olanı kabul eder.”
Mehmet o an başını kaldıramadı. O sözler, birileri için söylenmiş gibi değildi; doğrudan kalbine inmişti. Cami çıkışında elini cebine attığında, maaş kartına baktı. Elif’in sessizliği, imamın sözleri, kendi huzursuzluğu… Hepsi birleşti, bir vicdan muhasebesine dönüştü.
Helalliğin Gücü
Akşam eve geldiğinde Elif, her zamanki gibi yemeği hazırlamıştı. Fakat bu kez Mehmet, sofraya oturmadı. Sandalyeyi çekti, oturdu karşısına. Gözleri doluydu.
— Elif, sen haklıydın. Belki ben direkt o kararı vermedim ama sustum. Sessiz kalarak ben de pay aldım. O maaşta, o ihalede, belki benim emeğim kadar bir başkasının hakkı da var…
Elif’in gözlerinden yaş süzüldü. “Haramı fark etmek bile bir tevbedir, Mehmet. Yeter ki gönülden dönelim Rabbimize.” dedi.
O gün, Mehmet kararını verdi. Şirketle konuştu, o projeden çekildi. Yeni bir iş bulması zor oldu ama huzur, paradan daha değerliydi. Çünkü o artık biliyordu; helal rızıkla kılınan bir namazın sessizliği bile, haramla kılınan bin namazdan daha çok huzur veriyordu.
Son Söz: Haramın Gölgesinde İbadet
Haram yiyenin namazı kabul olur mu? Elbette, Allah en iyi bilendir. Ama şunu bil ki, haram kazanç, kalpteki huzuru alır. Secdeye giden baş, vicdanın yükünü taşıyamaz. Haram lokma, insanın duasına gölge düşürür. Çünkü Rabbimiz “Ben temizim, sadece temiz olanı kabul ederim.” buyurmuştur.
Her bir lokmanın bir duası, her bir kazancın bir hesabı vardır. Belki de mesele, namazın kabul olup olmamasından öte, bizim gönlümüzün o namaza hazır olup olmamasıdır.
Bu hikâyeyi okurken sen de düşündün mü? Soframızdaki her lokmanın bir hikâyesi, her secdemizin bir vicdanı var. Helal kazanmak zor ama huzurun yolu hep oradan geçiyor.